• Anasayfa.
  • Manifesto.
  • Üyeler.
  • Metinler.
  • Etkinlikler.
  • Arama.
  •  
  • English
  • Giriş
  • Kayıt ol
Beden Çalışmaları Platformu
☰
Anasayfa
Manifesto
Üyeler
Metinler
Etkinlikler
Arama
 
English
Giriş
Kayıt ol

bir beden olarak İnsan

bir beden olarak İnsan


  • Beden Çalışmaları
- Mar 22nd, 2023Mar 22, 2023

Lecture: Human As a Body
Grinberg Metot Uzmanık Eğitimi ilk haftasından..

Bu metin yeni yüzyılda inşa ettiğimiz “ben” kavramına karşın beden olabilmek üzerine. Bu “ben” bir açıdan gerçek değil! Ve her seferinde bir başka beni anlatıyor. Kendimize zihinsel bir bakış attığımızda sahip olduğum benlik algısı, yani içimden ben dediğimde gördüğüm şey, hayatta edindiğim yüzlerce şeye bölünmüş halde. İşyerimdeki ben, anne olarak ben… Böylece dramatik sayıda ‘ben’ oluveriyor, her biri bir başka ben ve genelde herbirini birbirinden ayrık tutuyorum. Bedenimizden neden kopuk olduğumuza dair öğreneceğimiz ilk şey tam bu noktada başlıyor; neden kendimizi bir beden olarak görmediğimizin sebebi de burada başlıyor, Çünkü enerjimiz ve odağımız bölünmüş durumda. Dikkatimiz tamamıyla bedenimize iade edilebildiğinde gerçekliği; Ben ve yanımda akıp giden gerçeklik olarak görmeyiz. Kendimizi gerçekliğin bir parçası olarak görürüz. Ve ardından ‘ben’ artık kafamın içinde kimseye göstermeden sahip olduğum ve (İngilizce konuşmada çok ayyayayay diye çok dramatik gelir kulağa bu kısım, ve ironiktir) Ben Ben Ben diye tanımladığım Ben’le aynı şey olamaz! 

Zihnimiz geliştikçe onu her şeyi daha da ayırt ederek – ayırt edecek biçimde geliştiririz. Günümüzde insanın bilgisine bakacak olursak, giderek daha az şey hakkında daha çok şey bilmeye (“uzmanlaşmaya”) başladık. Antik Yunan’da atomun varlığını sadece düşündüler ama biz bugün giderek daha küçük parçalara, nanolara, atom altına, onun da altına ve altına bakıyoruz ve fakat ama geriye kalan her şeyden ayırarak. Çünkü bir şeyi en detaylı haliyle görmek için bütünden ayırmak gerekiyor. Yoksa göremiyorsun. Bugün bunu yaptığımız birçok şeyi yaparken kullanıyoruz. Okulda nasıl bir eğitim aldığınızı hatırlayın, coğrafya, tarih ve politika arasındaki ayrım! Matematik ve fiziği, ayırmayı öğrendik, dünyada bunları birleştirmeye çalışan bi hareket de var mesela Finlandiya’da çünkü bu düstur bir yandan da maalesef insanları büyük oranda aptallaştırıyor. İyi bir matematiki olup fizikte kötü olmak nasıl olabilir? Bir şeyler arasında ayrım yapmak bize o şeylerde daha çok kontrol sahibi olma imkanı sunar. İyi olmak kontrol sahibi olmak mıdır?

Günümüzde biri hayatını aynı sandalyeyi üreterek ve satarak sonlandırabilir, çünkü onu yapmakta uzmanlaşmıştır ve onu en iyi o yapıyordur, tekrar tekrar aynı sandalyeyi her şeyden izole ederek hayatının sonuna kadar üretebilir. Gazetelerde herşey birbirinden ayrı yazılı, her birini ayrı kişi yazar, ekonomi, politika. Aslında hepsi tek bir şey olan bizim hayatımız ama hepsi ayrılmış durumdadır. Bu şeyleri ayırdığımızda bize kusursuz bi kontrol sağladığı yanılsamasına kapılırız. Labaratuvarlarda bu doğrudur, ne kadar ayırırsak o kadar kontrollü bi deney yaparız ama hayatlarımızda ne kadar fazla ayrıma sahip olursak o kadar zayıf bir iyileşmeye ve herhangi bir anda o denli zayıf bir varolma haline sahip oluruz. Çünkü düşünün ki sadece küçük bir parçamı dahil ederek varolduğum bi an var, bir çeşit mesafem, bir çeşit postürüm var ve sadece bu tür bir “ben” -le oradayım! (bedeniyle bir koruma görevlisi gibi tüm kaslarını sıktığı, göğsünü şişirdiği ve kafasını da insanların bakış hizasından hafifçe yukarı çevirerek züppe bir görüş açısına alarak) Eğer zorlu – kuvvetli – sert ve başka bu postere her ne dahilse yani tüm kırılgan, yumuşak, merhametli şeyleri dışarıda tutar, asla odadan içeriye girmelerine izin vermem. Yani aslında her an tümüyle kendim olmak yerine ve olan bitene tüm benliğimle dahil olacağıma, bazı taraflarımı öne sürmeyi öğrendim ve bunun daha uygun olduğuna inandığım bir biçimde tasarlayarak öne sürdüm. Ki bu zaman zaman doğru zaman zaman yanlış, çünkü bazen kendi kendime söylediklerim çok zaman boktan yerlere de sürüklüyor bizi, eminim hepimiz bir yerlerden hatırlarız. Grinberg Metod temel eğitiminin son yılında müşterilerimizin taşıdığı bu ayrık Benlere çok daha detaylı dikkat veririz, bunlara Persona diyoruz çünkü her durumda başka bir tanesini giyindiğimiz kişilikler gibiler. Personalara bürünmekle amaçladığımız – becerebildiğimiz yegane şey aslında bir mevcut duruma sadece bu parçamı dahil etmek. Bu duruma yaşamdan tatmin olmak çerçevesinden bakarsak bir Persona’ya bürünüp yaşadığımız anlarla yaşamdan zevk alarak tamamladığımız bir hayatın mümkün olmadığını görürüz. Parçalara böldüğüm ve yalnızca bir parçamı dahil ederek sürdürdüğüm bir hayatta, %5’im sağda, %10’umu sabah kahvaltısında, %2’mi işe giderken, %12’imi eşime ayırarak günün sonunda kendime ‘hayatım nerede, ne yapıyorum diye sorduğumda cevabı parça parça etrafa dağılmış olacaktır. Bu şekilde hayatta kalabiliriz ancak yaşamayız. Hatta gerçek bir sorunla karşılaştığımızda ya etrafa dağılmış bu parçalarımızı olağanüstü bir kuvvet ve yetenekle bir araya getirebilir hale geliriz ya da bunu başaramayıp durumla baş edemez hale gelir daha da kötü dağılırız. Tabi ki bu varoluş şeklini insanlar kedileri icat etmediler. Bu şekilde eğitildik, kültür tarafından, okul tarafından, ailemiz tarafından kendimizi tamamıyla dahil etmemeye alıştırıldık ve bunu otomatik olarak sürdürüyoruz. Ama bireysel olarak bu nehirde nasıl yol alacağımız tamamen bizim sorumluluğumuzda, derenin bizi akıttığı yöne  doğru sürüklenmek ya da yön değiştirmek, daha hızlı gitmek, derine dalmak..

Biz insanları bütünleştirmeye çalışırız; bir şeye dönüşmek ve olduğun gibi kalmamak fikri insanlığın geldiği çok tuhaf bir kavram. Hayatın önümüzde açtığı her yeni  durumda zihin hemen sormaya başlıyor! Şimdi bu durumda hangi role bürünmeliyim. Kim olmalıyım, nasıl davranmalıyım, ne yapmalı, ne hissetmeli, ne düşünmeliyim. Sanki önceden hazırlanmış olmak zorundaymışçasına. Eğer bir aktörseniz evet! Zaten bu sizin işiniz ama mesela buraya size bir şeyler öğretmeye geldiysem hazırladığım bu ders kağıtları bana sadece bir yapı verir ve gerçekten öğretmem için tek başlarına yetmezler. Sadece bir parçamla anlatmaya karar verebilirim, ya da tüm benliğimi şu ana adayabilirim.

Bir çok  açıdan çoğunuz çok genç yaşlarda olmayı seçtiğiniz kişi olmayı sürdürmek zorundasınız. Örneğin şu an içinde bulunduğunuz öğrencilik durumu, bazı insanlar buna 15-20 yılını ayırıyor, çok korkutucu bir zaman dilimi. Yerinde oturup düşünmemesi beklenen öğrenciler.. Çünkü düşünmek demek soru sormak demek, şüphe etmek demek, emin olmamak, bilmemek ama klasik bir öğrenciden bilmesi ve sorulana yanıt verebilmesi beklenir. Şanslıyız ki biz mesleğimizde bu şekilde öğrenmiyoruz. Özellikle bu eğitimde bilgi yok denecek kadar az.. sizler için uyarlanmış bu versiyonunda daha da noksan. Hiç bedenle çalışmayan insanlara gene de çok temel bilgiler vermek gerekebiliyor ama bu bilgiler ‘bir omuru var gücünle bedenin içine doğru ittirmemelisin’ gibi hayati bilgiler, sırf kendinizi güvende hissedin diye.

Bu eğitimde bilgi vermeyeceğiz çünkü benim de bilgim yok (mütevazice bunu söylerken aslında kastettiği; sahip olduğu bilgi miktarı benim algıma göre hayatlara bedel olsa dahi bu birikimi o an odaklandığı ve tecrübe ettiği şeyi kontrol edecek şekilde yani o an tecrübe ettiği gerçekliğe dahil olmaktan kendini ayıracak biçimde kullanmamak yönünde eğitmiş dikkatini.. bunu beraber zaman geçirdiğimiz her an bizi de zihinlerimizden çekip bu ortak tecrübe alanına – gerçekliğe çekerek gerçekten bir şeyler yaparak öğrendik – tanık olduk – tam da bu metnin niyetine dair bir anektod..) ve sizden de bilmenizi bekleyen bir yöntem değil. Ben bu eğitimle sadece sizin dikkat edebilme yeteneğinizin en üst seviyede olmasını hedefliyorum. Dikkat etme eylemini zihnimle gerçekleştirdiğimde elimde ne var? Bir çok kültürel sonuç..

Giyim, konuşma, görünüş.. hatta parayla ilgili, eğitimle ilgili bir çok şey görebilirim ama bunların hiç biri bana bu insanın kim olduğuna, ne yaşadığına dair hiçbir şey söylemez. Tüm bu bilgiler bu noktada tamamen işlevsizler. Biriyle ilk kez tanışırken tanışırken kullanışlı olabilirler, nasıl görünüyor, kibar biri gibi, tamam ben de kibar davranayım, adapte olayım gibi.. ama temel olarak aslında o insanla ilgili hiçbir şeyi görmeyiz, sadece zihnimizin o insan hakkındaki yorumunu görürüz. Bazen haklı çıkarız, bazen yanılırız ama hala o kişinin ne yaşadığını olduğu gibi algılayamayız. Ve bildimiz şu ki başka biri gibi yapmaya çalışırız. Eğitim sistemlerimizde hep bir başkası gibi yapmamız istenmiştir. Bu kabullenmemiz gereken bir şeymiş gibi kabullendik. Kabullenmek zorunda kaldık, hayatta kalmak için kabul ettik. Çünkü aksi taktirde en başından asilik edecektik ve gerçekten zor bir yaşamımız olacaktı. 20 yıl okulda kalan biri için hapishanede geçen bir hayat gibidir. Buna şöyle bakıyorum başka biri gibi düşünmeyi, inanmayı, istemeyi öğrendik.

Anlamalıyız ki bedenimiz bunu yapamaz. Vücudumuz birden 2 metre büyüyemez. Ben 1.90 boyunda olmak istiyorum, kocaman memelerim olsun istiyorum ve sarı saçlı olmak istiyorum. Neden çünkü kültürler bize bunu başarı, güzellik, zenginlik profili olarak pompalıyorlar. Bedenim buna asla katılmayacak. Vücudum kendi olanaklarını yaşamak için yaşamını sürdürüyor. Bireysel olarak.. hiç biriniz benzer değilsiniz. O halde daha doğru insan olmaya çalışarak bile bedenimizle aramızda inanılmaz büyüklükte bir ayrıma sebep oluyoruz.

Eğer bu yönde ilerleyerek çalışmak isterseniz bedenlerinden nefret eden insanlar tanıyacaksınız. Vücutlarını cezalandırılması gereken bir şey gibi gören insanlarla. Çünkü vücudum yeterince büyük değil, yeterince hoş değil, gösterişli değil, uzun değil yüzlerce sebep var. Bazı insanlar takıntılı şekilde küçücük bir yerini hedef alıp ‘Ben bu kemikten hoşlanmıyorum’ özellikle gibi şeylerle yaşıyorlar. Kendini kesen, değiştiren, şekillendiren insanlara bakacak olursak bedenimizden ne kadar uzak bir yerde olduğumuzu net olarak göreceğiz. Bu arkamızda bırakmamız gereken, kırmamız gereken en önemli bariyerlerden biri. Bu tür kalıpların hata olduğunu bilebilecek zekada da olsan gene de hala inançların var, bedeninin bir araç olduğunu düşünüyorsun ya da bedenine sahip olduğunu düşünüyorsun bu kültürle büyümüşsün ve etrafın bununla sarılı. Bedenle çalışan insanlar olarak şanslıyız ama çalıştığımız bedenler için bunu içselleştirmek uzun yıllar çalışmayı gerektiriyor. Kültür ve eğitimle çok derinlere işlemiş şeyler.

Kendimizi bir beden olarak düşünmeye başladığımızda, bedenimizi etkileyen her şey bizi etkiler. Mesela insanlar hayatlarında hareket etme şekillerini, yeme alışanlıklarını ve bedenlerinde neler olduğunu ayrı tutabiliyor. Bir kitaptan okuyup kötü beslenip hareket etmeseler daha az yaşayacaklarını bilseler de.. Çünkü bu bilgiyle benim bedensel tecrübem aslında bağlantılı falan değil. Bu kişi bir kardiyolog dahi olabilir. Sağlıklı yemenim ve hareket etmenin uzun ömür demek olduğuna inanır ama şişmandır ve işe arabayla gider. Çünkü bilgi artık bizim için ezbere ve imaja dönüştü. Bizim öğretmeye çalıştığımızsa tecrübe etmeye dayanan bedensel bilgi. Sözel kavramları mantıklı duyulacak şekilde kategorize etmekle hiç bağlantısı yok. Vücudumuzun bildiklerinin ucu bucağı yok, düşünün tam şu anda vücudunuz sindiriyor, nefes alıyor, süzüyor, dolaşımını devam ettiriyor sadece bildiğimiz milyon tane işi saniyede yapıyor belki birkaç milyon daha fazlasını yapıyor ve neler olduğunu bilmiyoruz. Düşünün tüm bunları siz olmadan yapıyor. Hatta büyük ihtimalle bir yerde bi sorun varsa o da “ben” yani vücudunun normal fonksiyonlarını yerine getirmesini zorlaştıran sensin.

Bedenin normalde kolunu kullanmadığında kolunda herhangi bir efor sarfetme ihtiyacı hissetmez ama şimdi duran kollarınıza dokunsak, çalışan kaslar buluruz. Kimin için çalışan? Neden çalışıyorlar ihtiyaç yokken? Çünkü bedenimize kontrol etmemiz gereken bir şey gibi bakarken aslında onu nasıl bırakacağımızı bile bilmiyoruz. Bir süreliğine bir efor sarf ediyor ve o eforu taşımaya devam ederek hayatıma devam ediyorum. Rahatlama ve dinlenme alışkanlığımızı tamamen kaybettik. Halbuki bunlar bedenin doğal olarak bildiği şeyler ve anlatmakla öğrenebileceği bilgiler değiller. Eğer bedensel bu şeyleri beden yapamıyorsa bu senin ona engel teşkil ettiğin anlamına gelir. Ya bir şey yapıyorsun, ya bir şey hissediyorsun, ya kendi kendine bir şey söylüyorsun ve bu her neyse bedenine müsaade etmemeni sağlıyor. Ve görebiliriz ki kafanın içinde ne kadar uzaklara gidiyorsan bedeninde ne olduğu hakkında o kadar az söyleyecek şeyin var. Bunu yaptıkça rutinlere sahip oluyorsun. Bu rutinleri tekrar tekrar egzersiz eden bedenin bunları tekrar etmeye devam edecek. Çoğu insan hayatlarının ilk 20-25 yılında hala yeni şeyler öğrenirler, hala büyürler. Tabi bu kültürden kültüre farklılık gösterir bazı kültürlerde bu 35 de olabilir. Ama özetle daha çabuk büyümen gerekirse bu daha hızlı gerçekleşecektir. Seni sert bir ölüm-kalım savaşına sokmayan daha yumuşak kültürlerde bu süre uzayıp esneyebilir. Hayatın bu geri kalan kısmında hayatın sadece tekrarlardan oluşan bir döngüye girer. Belli bir şekilde düşünmeye başlarsın, belli şekilde hareket edersin, belirgin bir şekilde hissetmeye başlarsın, çeşitli kronik şeylere sahip olursun ve bunlar gelecek yıllarda gelişecek ve devam edeceklerdir. Yani gelişmeyi durdururuz ve artık kim olacağımızı biliyoruzdur. Ne zaman ve nasıl olacağımızla beraber..

Hoşlanmadığın bir yere girdiğinde bir şekilde kendini öyle bir ayarlarsın ki, zaman algın değişir, mesela bir hastane, küçük nefesler alıp küçülüp, hiçbir şeye dokunmadan, aklında hiçbir şeyi tutmadan geçmesini bekler gibi, etrafında sana dokunulmamasını, oradaki hayata karışmamanı sağlayacak bir bariyer oluşturur gibi bişey yapabilirsin. Hatta bunu artık otomatik olarak istemesen dahi üretirsin. Burada vurgulamak istediğim kısım, bedenimizden kopuk olduğumuz için arkasından bedenimizde bir sürü kalıp bırakırız ve bunlar sürekli yeniden tetiklenirler. Üstelik yalnızca içimizde, nasıl sindirdiğimizde ya da nefes aldığımızda değil, insanlarla nasıl ilişkilendiğimizde, sesimizin nasıl çıktığında, nasıl kararlar verdiğimizde, ne tür fikirlere açık olduğumuzu belirlemede.. 25 yaşımızda çoktan birçok şeyimizi biliyoruz. Okumaktan hoşlanıp hoşlanmadığımızı, politik görüşümüzü, ekonomik durumumuzun nasıl olacağını, ki bu kısmı berbat! O yaştan fakir olacağın belli!

…

Şu halede işimiz sadece bedeni geri kazanmak değil, ayrıca bize dair benzersiz taraflarımızı da kazanmak. Bireyi uykusundan uyandırmak için bedene odaklanıyoruz. Birey (yani bizim için beden) sürekli kendi hapishanesinde çırpınıyor. Ve bundan hiç hoşnut değil. Çoğu kronik durumun ve ağrının kaynağı bu çırpınmanın ta kendisi. Kendini yaşamak isteyen potansiyelimiz ve bizim öğrendiklerimizle onu sınırlamamız. Tabi ki kültürümüzü, eğitim sistemini, ailelerimizi suçlayabiliriz ama suçlamak hiçbir şeyi değiştirmez. Düşünün ki bir ormanda uyandım ve bu benim hayatım. Aynı şey! Uyandım ve böyle bir kültürün, dünyanın içindeyim, bunu giymeli, bunu yapmalı, böyle davranmalısın diyorlar. Eğer buna uymazsam yaralanacak ve korkacağım. Korkmak ve yaralanmak istemedim ve kabul ettim. Ama artık 5 yaşında olmadığıma ve kimse bana neyi nasıl yapacağımı söylemediğine göre kim olacağımı seçebilirim. Eğer seçmezsem hep bedenimden ayrı yaşamak zorundayım ve bu durumda hayattaki bütün güzel şeylerden mahrum kalmak zorundayım, müzik, iyi yemek, dans etmek, aşk bunların hiçbiri beni etkilemeyecekler çünkü hepsi beni bedenimden – bedenimle etkileyen şeyler. Görünmez, fiziksel olmayan hatta gerçek olmayan bir “ben” -i tatmin etmeye çabalayıp duracağım. Çünkü her yeni durumda yeni bir ben var.

Burada bir “kendin olma” süreci yürütmeye çalışıyoruz. Üstümüzdeki şeyleri koparıp atma süreci.

Bedenimiz şu anda yaşamaya uygun bir şey, her an şu anda. Bu yüzden korkumuz var. Bize eğer şu an burada olamazsak ayının, yılanın, kurdun , bir şeyin gelip bizi yiyeceğini hatırlatmak için. Vahşi hayvanlar sürekli büyük dikkat içinde ve fizikseller onlar her an gerçekten bedenlerini yaşıyorlar. Bizden 10 kat hızlı ve tüm yeteneklerini doldurarak yaşıyorlar. Biz sokakta zor yürüyoruz. Tepemizden bedenlerimize aniden zorla sokulmuş gibiyiz. Hayvanlara kıyasla ne bir akışkanlık ne bir hareket bütünlüğü ne güzellik var yürümemizde. Suratımızdaki çizgiler dahi sürekli bir ifadeyi sürdürmek için verdiğimiz çabayı gösteriyor.

Alışkanlıkların, patternlerin, rutinlerin içine hapsolmayı öğrenmiş durumdayız.

Benim gözlemim mi katılıyor musunuz?

O halde, bu durumla müşterilerimizde karşılaşıyoruz ve kendimide de yüzleşiyoruz.  ve bir açıdan olabilecek en kötü ihanetle mücadele etmeye çalışıyoruz. İhanet belki birbirimize yapabileceğimiz en can acıtıcı şey, kimse hoşlanmaz ancak bu ihanetin de olabilecek en kötü ve acı verici hali, kendimize ihanet ediyoruz. Yaşamak istediğimiz hayatı yaşamıyoruz. Bedenimizin yaşamak istediği hayatı yaşamıyoruz. Şair mühendis oluyor, dansçı şişmanlayıp tekerlekli sandalyede oturuyor. Çoğu zaman derinlerimde yatan hayaller ya da istekleri hayata geçirmek çok ürkütücü, zorlayıcı. Buna ilaveten kendimi nasıl gördüğümün sesi ve baskısı; şunu yap; bunu yapamazsın; böyle davranamazsın.. Artık kendimiz olmaktan çok kendimize bakmaya geçmiş durumdayız. İçimizde bizi sürekli eleştiren bir başka ses ya da sürekli onaylayan, kendini beğenen ve şişiren biri..  Biri hayatta kendini sürekli kandıran, öteki sürekli kendi topuğuna sıkan iki ayrı “Persona” örneği! Buna en büyük sebep hayatta korku ve acıyla baş edemememiz. Bir beden olduğunda ilk fark ettiğin şey bu dünyada geçici olduğun oluyor. Gerçekten çok kısa sürecek, garanti ederim.  Mutlaka hep daha fazlasını isteyeceksiniz, en azından bedeniniz daha çoğunu isteyecek. 

Zihinlerin bedeninizin yorgun düşmek istemesinden çok daha erken yorgun düşmesi muhtemel. 

Korku ölümlü olduğunu farketmektir ve hayat acılarla doludur. Hayatta aşk, merhamet, önemsemek gibi en güzel duyguların i̇çinde bile büyük birer parça acı vardır. O yüzden çalışmamız boyunca çoğu zaman korkuya ve ağrıya odaklanacağız. Çünkü kendimizden uzaklaşmamızın ve kendimize ihanet etmemizin en önemli sebebi korkuyla ve acıyla baş edemememizdir. 

Tekrar; başkalarını suçlamayı seçebiliriz ancak bu bizi hiç bir yere götürmez. Küçük bir çocuğa ağrıyla ve korkuyla nasıl baş edeceğini bir yetişkine kıyasla çok daha kolay öğretebilirsiniz. Ama ailelerimiz nasıl baş edeceklerini bilmediklerinden bize ancak ağrı ve korku ile karşılaştıklarında nasıl baş edemediklerini ve nasıl kendilerini parçalara ayırdıklarını öğrettiler.  İsteyerek değil sadece yaptıkları buydu ve başka türlüsünü bilmiyorlardı. Atalarımızın hayatında, tarihte çok fazla zorluk, çok fazla acı ve korku ve çok fazla sefalet vardı,  insanlar bunlardan geri durmayı ve kaçınmayı öğrendiler. Sürekli kaçındılar. Kültürümüze ve yaşamı nasıl şekillendirdiğimize bakın. Evleri nasıl kurduğumuza, ısıtma sistemlerimize, kullandığımız ve inşa ettiğimiz her şeye, hepsi temelde acıyı ve korkuyu inkar etmek ve uzak tutmak için.  Tamamı kendimizi güvende hissetmek, her şeyin yolunda olduğunu bilmek, rahat olabileceğimizi hatırlamak için. Ama bizim için rahatlayıp bir beden gibi davranmak yerine rahatlayıp aklımızı başka bir evrene uçurmak ve gerçekten tam olarak burada olamamak!

Kendimiz için güvenli koşulları korku ve acıyı yok saymak üzerine inşa ettiğimiz sürece burada oturup birbirimizden korkmaya başladık. İnsanlık virüsler ve bakteriler ve kendisi dışında bir düşmana sahip değil. Kendimiz dahil herşeyi öldürmekte çok iyiyiz. Ancak şu an bir sosyal hareketle mücadele etmediğimize göre bu söylediklerime yalnızca bir birey gözünden bakacağım. Bu “patern” -lerin içimizde dönmelerine müsade ettiğimiz sürece, hayatlarımızın sonu şimdiden net olarak belli. Bunun hayatınızı yönetmesine müsaade edersek rayında ilerleyen bir tren gibiyiz. Tıpkı balistik bir füze gibi yönümüz, hedefimiz kader gibi yazılmış durumda.

Zayıflıklarımız, kendimize hangi çerçeveden baktığımız; diyelim ki kendime sürekli yeterince iyi olmadığımı fısıldıyorum, bunun ekonomik durumum üzerindeki etkisini düşünün, kariyerimizde, alacağımız ödüllere, hayattan alacağımız tatmine.. ve her yıl biraz daha birikerek her şeyimizi etkilediğini.. 

Yapacağımız iş bu yapıları sistemli şekilde eğitmek olacaktır ki bunların ardındaki “sana” bir şans verelim. Eğer başka insanların düşlerini tatmin ediyorsak kendi hayatınızda herhangi bir tatmin bulamayız. Belki sadece dışardan bakıldığında güzel gözükebilir, çok para kazanabilirim, başka insanlar harika olduğumu düşünebilir, ama ben harika hissetmediğim sürece ve tonlarca doların üzerinde uyumak herhangi bir tatmin duygusu vermeyeceği için bir işe yaramayacaktır.  

Eski alışkanlıklarımızdan kurtulmalı, mücadelenin yeni yollarına bakmalıyız ve yerine koyacağımız hiç bir tekrarın da eskisinden iyi olmayacağını unutmamalıyız. Alışkanlıklar bireye hizmet etmezler.

Avi Grinberg
2016 Vienna

Ekin yaşa tarafından eklendi.
  • Facebook
  • Twitter
  • WhatsApp
  • E-posta

 

 

     
  • [email protected]
  • Beden Çalışmaları Platformu © 2019
  • Gizlilik Politikası
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.